İnoksan olarak anahtar teslim mutfak yaptıklarını söyleyen ve kendilerini mutfak müteahhitleri olarak tanımlayan Yönetim Kurulu Başkanı Vehbi Varlık, gelecek dönemde ise fırın ve bulaşık makinesi gibi ürünlerde markalaşmayı hedeflediklerini dile getirdi.
Haber: Semih AYDIN
Bursa’da, küçük bir atölyede 1980 yılında kurulan İnoksan, günümüzde Bursa Organize Sanayi Bölgesi’ndeki 25 bin metrekarelik kapalı alana sahip, son teknoloji ile donatılmış fabrikasında Türk ve dünya mutfaklarına hizmet veriyor.
İnoksan, ürün kalitesi, dünya mutfaklarına özel imalatları, Ar- Ge yatırımları ve geniş ihracat ağıyla Türkiye’de mutfak sektörünün öncüsü oldu. Firma sağladığı bu başarıyla Türkiye’de bu alanda faaliyet gösteren diğer markalara da örnek oldu. Türkiye’nin mutfak sektöründe İtalya’dan sonra Avrupa’daki en güçlü ikinci ülke konumunda olduğunu söyleyen İnoksan Yönetim Kurulu Başkanı Vehbi Varlık, İnoksan’ın bu başarıdaki rolünü ise şöyle anlatıyor: “Bursa’da attığımız taşın etkisi dalga dalga tüm Anadolu’ya yayıldı. İmza attığımız ilkler, ideallerimiz ve hedeflerimizle kurulduğumuz günden itibaren sektörün Anadolu’dan dünyaya açılan penceresi olduk.”
40 yılı aşkın tecrübesiyle sadece Türkiye’de sektörünün en önemli markaları arasında yer alan İnoksan’da, artık ikinci kuşaklar da aktif olarak görev alıyor. İnoksan Yönetim Kurulu Başkanı Vehbi Varlık, firmanın geçmişten günümüze gelen başarı hikayesini, gelecek dönem hedeflerini ve aile şirketlerinde kurumsallaşmayı Ekohaber’e anlattı.
İnoksan, 40 yılı aşkın süredir, sektöründe Türkiye’nin önde gelen, öncü firmalarından. Öncelikle, bu başarınızın kilit noktaları nelerdir? Türkiye’de şirketlerin ortalama ömrü 12 – 15 yıl arasında değişirken, siz uzun yıllara dayanan bu başarı hikayesini neye borçlusunuz?
Bana göre başarıyı getiren en önemli unsurlardan biri doğru sektörü ve işi seçmek. Sektöre ilk adım attığımda, mutfak ekipmanları sadece İstanbul’da üretiliyordu. Bu işi Anadolu’da ilk defa yapma fikri beni heyecanlandırdı. İlk olmak ve Anadolu’da o dönem tek olmak belki de uzun yıllara dayanan başarımızın ilk temellerini attı. İnoksan’ı kurarak Bursa’da attığımız taşın etkisi dalga dalga tüm Türkiye ve yurtdışına yayıldı. İnoksan’ı kurduğumuzda, sektörümüzdeki diğer firmalar sadece mutfak bölümünü yapıyorlardı. Biz A‘dan Z’ye müşterinin istediği her şeyi temin eden bir firma olmayı hedefiyle yola çıktık. Bunun yanında Türk mutfağını da tanıtmak istiyorduk. Türk mutfağı ve yemekleri meşhur olmasına rağmen Türk mutfağında kullanılan ekipmanlar tanınmıyordu. Bizim bu ürünleri tanıtma heyecanımız da vardı. Dolayısıyla imza attığımız ilkler, kendimize koyduğumuz idealler ve farklı hedeflerle 1980’li yıllardan itibaren sektörün Anadolu’dan dünyaya açılan penceresi olduk. Türk mutfakçılığını tanıtan, ilk defa fuarlara giden ve ürünlerini farklı ülkelere ihraç eden ilk firma olduk. Her ürünümüzü adeta bir Türk Bayrağı olarak gördük. Sektörümüz ve işimiz için 40 yıldan fazla emek verdik. Bugüne geldiğimiz Türk mutfak sektörü bölgesinde birinci, Avrupa’da ise İtalya’dan sonra ikinci ülke konumunda.Bu ideallerimiz ve milli bakışımızla sektörü de yönlendirdik. Hep ben demeden sektörü tek çatı altında birleştirmeye, onlara kaliteyi ve ihracatı anlatmaya çalıştık. Bu da başarımızın anahtarlarından oldu. Bugün Türk mutfak ürünleri 150 ülkeye ihraç ediliyor, Türk mutfağı dünyanın her yerinde biliniyorsa bunda payımız büyük.
Dünya ve Türkiye iki yıla yakın süredir Covid – 19 salgınıyla mücadele ediyor. Bu süreç firmanızı nasıl etkiledi? Üretimden, ihracata ve iş yapış şekillerinize kadar nasıl bir dönüşüm yaşadınız?
Salgının ilk dönemlerinde olumsuz etkilendik. Ancak bu süreçte dünya genelinde Çin ve Çin menşeili ürünlere karşı oluşan olumsuz algı, oradaki taleplerin bize yönelmesine neden oldu ve ciddi bir talep artışı yaşandı. Salgın dönemine rağmen ülkemiz ihracat rekorları kırdı. Bu başarılı performans hepimize yaradı. Sektörümüz özelinde de ihracatta iyi rakamlara ulaştığımızı söyleyebilirim. Otellerin, restoranların, kafelerin ve okulların kapalı, yemek sanayisinin ise düşük performansla çalıştığı bir dönemde, iç piyasada yaşadığımız kaybı ihracatla kazanca dönüştürmeyi başardık. İhracatta yaşanan bu artışın ve dünyanın farklı ülkelerinden sektörümüze olan ilginin ilerleyen dönemde de süreceği kanaatindeyim. Fakat bir taraftan da iç pazarın birikmiş, bekleyen talepleri söz konusu. Bu durum önümüzdeki süreçte hem üretim hızımızı hem de kapasitemizi artırmamıza sebep olacak. Hijyen koşullarının ön plana çıktığı pandemi döneminde, biz de şartlara adapte olarak bu yönde ürünler geliştirdik. Malzeme giriş ve servis alanlarında, müşterilerin oturduğu masalarda ve ürünlerin işlendiği alanlarda hijyen koşullarını artırmaya yönelik çalışmalar yaptık. Özellikle otellerdeki servis alanlarında ve açık büfelerde müşterinin temasını önleyecek şartları oluşturduk. Böylelikle hem müşterilerimizin taleplerine cevap vermiş hem de bu dönüşüme hızlı uyum sağlayarak buradan pay almayı başarmış olduk.
Geleceğe yönelik yatırım ve büyüme hedefleriniz var mı? Varsa bunlardan bahseder misiniz?
İnoksan olarak anahtar teslim mutfak yapan bir firmayız. Ancak önümüzdeki dönemde fırın, bulaşık gibi ürünler imal edip, bu alanda oluşturduğumuz markalarla dünyanın dört bir yanına ihracat yapmak ve bu alanda da ünlenmeyi hedefliyoruz. Yani ilerleyen süreçte yeni ürün işletmeleri kurma planımız var. Bunu gerçekleştirebilecek imkan ve büyüklüğe sahibiz. Dolayısıyla ilerleyen dönemde çalışmalarımızı bu alanda yoğunlaştıracağız.
Markalaşmayla ilgili Turquality çalışmalarınız da var. Bu alandaki gelişmeler neler?
Turquality programında ikinci 5 yılımızı doldurduk ve üçüncü 5 yıl için müracaatımızı yaptık. Bu programda yer alan markalar bana göre Türkiye Milli Takımı. Turquality programı bence devletimizin ihracata yönelik gerçekleştirdiği en güzel projelerden biri. İhracat yapmak ya da ihracatını artırmak isteyen önemli firmalar programa seçilerek, destekler sunuluyor. Biz de Türkiye’de sektörümüzün özel markalarından biri olarak bu programa dahil olduk. Benim düşünceme göre bu programın devam ettirilmesi hem markalar hem de ülkemiz için çok değerli.
Endüstri 4.0 ve dijitalleşme dünyanın gündeminde olan konular. İNOKSAN olarak bu alanda gerçekleştirdiğiniz çalışmaları kısaca anlatır mısınız?
Kurulduğumuz günden bugüne mutfak sektöründe teknolojiyi ilk kullanan firmalardan olduk. Yurtdışındaki rakiplerimizle hemen hemen aynı standartlara sahip gelişmiş makinelere sahibiz. Dijital ortamda çalışan, birbiriyle konuşan, bilgisayarlarla denetlenen ve takip edilen, müşteriden gelen siparişin makineye aktarıldığı SAP sistemlere sahip konumdayız. Artık dijital çağdayız ve bu yarışın gerisinde kalmanız mümkün değil. Dünyada pazarlar her geçen büyüyor, Endüstri 4.0 teknolojilerini kullanmadan bu büyümeye ayak uydurmanız mümkün değil.
Şirketinizde çocuklarınız da aktif olarak görev alıyor. Size göre aile şirketlerinde sürdürülebilir başarının anahtarı nedir?
Başarımızın birinci sebebi benim çok fazla iş insanı derneğine üye olmam ve aldığım görevlerle deneyim kazanmam. Örneğin; Türkiye Aile İşletmeleri Derneği (TAİDER) Genel Başkan Yardımcılığı yaptım. Türkiye Kurumsal Yönetim Derneği, Türkiye Genç İş İnsanları Derneği ve Bursa Sanayici ve İş İnsanları Derneği gibi yaklaşık 20 sivil toplum kuruluşunda aktif olarak görev aldım. Bu birikimler iş hayatıma da olumlu yansıdı. Yaşanan olumsuzlukları görerek, kendime dersler çıkardım. Türkiye aile şirketlerinin yüzde 70’i birinci nesilde son buluyor; şirketlerin yüzde 30’u ikinci nesle kalırken ancak yüzde 5’i üçüncü kuşağa taşınabiliyor. Burada anahtar nokta, kuşaklar arasındaki devire bilinçli şekilde hazırlanmak. Birinci neslin bayrağı yeni nesle teslim etmesi, yeni neslin de bu bayrağı almak istemesi lazım.
Bu dengeyi kurabilen şirketler yoluna devam ediyor. Ancak kuşaklar arasındaki uyumsuzluklar ve anlaşmazlıklar nedeniyle görev tesliminde gecikmeler yaşanabiliyor. Bu tarz sıkıntılar nedeniyle de yüzlerce şirket ya yabancıların eline geçiyor ya da ekonomik olarak sıkıntılar yaşıyorlar. Bana göre yeni kuşakları iş hayatına hızlı şekilde adapte edip, görevi devretme konusunda erken yol alan firmalar daha başarılı oluyor. Bu yüzden aile şirketlerinin patron zihniyetini terk ederek, kurumsallaşmaya önem vermeleri hayati önem taşıyor.
Sivil toplum kuruluşlarında aktif olarak görev almak iş hayatınızı nasıl etkiledi?
Sivil toplum kuruluşlarında bilgi, kültür ve görgü öğreniyorsunuz. O derneklere üye olan değerli insanlarla tanışmak, bilgilerinden yararlanmak ve kendi deneyimlerinizi paylaşmak hem çevre edinmenizi hem de sosyal sorumluluk sahibi olmanızı sağlıyor. Ancak bu tarz derneklerde aktif olmak için işinizi aksatmamaya çok dikkat etmeniz lazım. Bazen bu anlamda kötü örneklere şahit oluyoruz.
KAYNAK: EKOHABER